Binbir Gece Masalları

    Uzun bir aradan sonra, eskiden okumakta olduğum Binbir gece masalları serisini okumaya geri döndüm efendim. Bundan mütevellit, kitaplardaki eşcinsel öğeler içeren, ilginç bulduğum kısımları burada ara ara paylaşacağım. Maalesef benim Kindle sayfa numaralarını göstermediğinden alıntıların kaçıncı sayfada olduğunu sizlerle paylaşamıyorum. Ancak okuduğum kitaplar Yapı Kredi Yayınları'nın Alim Şerif Onaran çevirisi. Eskilerin cinsellikte ne kadar maharetli olduklarını, günümüzdeki gibi eşcinselliğin ayıp, günah sayılmadığını, ne varsa kulağı kesik eskilerde olduğunu defaatle paylaşmıştım. 

    Aşağıdaki alıntıda kısaca özetlemek gerekirse Zümrüt(kadın) ve Alişar(erkek) iki aşıktır. Ancak bir şekilde olaylar onları ayırmıştır. Zümrüt erkek kılığında bir ülkeye sultan olmuştur. Uzun aramalar neticesinde Alişar'a ulaşmış ancak Alişar'ın aniden onu karşısında görmesi neticesinde kalbinin durup oracıkta düşüp ölüvermemesi için kendince plan yapmıştır ve erkek kılığında bir sultan vasfıyla odasına Alişar'ı çağırtmıştır:

    Bunu gören şah, onun elinden tutmuş ve ona: 

    "Ey genç adam, benim çok hoşuma gidiyorsun! Çok güzel yüzün var, ben de güzel yüzleri severim! Eğil de ayaklarımı ovuştur!" demiş. Alişar da eğilmiş, yenlerini kaldırarak, şahın ayaklarını ovuşturmaya başlamış. Bir zaman geçince şah ona:
    
    "Şimdi bacaklarımı ve kalçalarımı ovuştur!" demiş. Şöhret'in oğlu Alişar da, onun bacaklarını ve kalçalarını ovuşturmaya koyulmuş. Ve de bir yandan onların yumuşaklığıyla şaşkınlığa düşerken, öte yandan beyazlığına hayran olmuş. Ve kendi kendine: "Vallahi! Şahın kalçaları çok beyazmış! Tüyleri falan da yok!" diyormuş.

    O anda Zümrüt, ona: "Ey elleri ovuşturma sanatında bunca marifetli olan güzel genç, ellerini orta yerden geçirerek göbek deliğime kadar sürdür!" demiş.

    Ama Alişar birdenbire ovuşturmasını kesmiş ve çok utanarak: "Bağışlayın beni efendim, ben kalçalardan yukarısının nasıl ovuşturulacağını bilmiyorum. Bildiğim her şeyi yaptım zaten." demiş. Bu sözleri duyan Zümrüt, öfkeli bir sesle: 

    "Nasıl! Bana karşı mı çıkıyorsun? Biraz daha kararsız davranırsan, gecen, başının üzerine kötülük yağdıran bir gece olacak! İyisi mi sen eğil de, benim arzumu yerine getir! Bende, bunun karşılığı olarak, seni unvan verdiğim bir sevgili yapar, seni emirler içinde bir emir olarak tanır ve ordularımın komutanları arasına katılacak bir komutan yaparım." diye haykırmış. Alişar: 

    "Ey şah, senin gerçekten ne istediğini anlamıyorum! Sana itaat etmiş olmak için ne yapmam gerek?" diye sormuş. Genç kadın da:

    "Donunu çıkar ve yüzüstü yat!" diye yanıt vermiş. Alişar:

    "Bu benim ömrümde yaptığım iş değil! Eğer beni buna zorlarsan, Kıyamet gününde senden hesap sorarım. İyisi mi sen beni bırak, buradan çıkayım ve kendi ülkeme gideyim'" diye yanıt vermiş. Ama Zümrüt yeniden söze başlayarak daha da öfkeli bir sesle:

    "Sana donunu çıkarmanı ve yüzüstü yatmanı emrediyorum, yoksa şimdi başını uçurturum! İyisi mi, gel, ey genç, benimle yat! Hiç de pişman olmayacaksın!" demiş. Bunun üzerine Alişar, umutsuz, itaat etmekten başka bir şey yapamamış. Donunu indirmiş ve yüzüstü yatmış. Zümrüt onu kollarıyla sarmış; üzerine çıkarak, boylu boyunca Alişar'ın üzerine uzanmış.

    Alişar, şahın böylesine azgınlıkla sırtına çıktığını görünce, kendi kendine: "Çaresiz beni mahvedecek!" demiş. Ama üzerinde, hafifçe onu okşayan sanki ipek ya da kadife gibi bir şeyin temasını duymuş; aynı zamanda yumuşak ve yuvarlak olan, tereyağ dokunuşlu ama yine de sert bir şeymiş bu... Kendi kendine: "Vallahi! Bu şahın tüm kadınlarınkine yeğlenir bir vücudu var!" demiş. Ve o korkulu anın gelmesini beklemiş. Ama içine giren ya da korkulu bir şey duyumsamadan bir saat böyle geçince, birdenbire şahın sırtından ayrıldığını ve yanıbaşında sırtüstü yattığını görmüş. Kendi kendine: "Tanrı'ya şükürler olsun ki, zebbi dikilmedi! Ya öyle olsaydı ne yapardım!" diye düşünmüş. Ve artık keyfince soluk alıp vermeye başlamış; tam o sırada şah ona:

    "Bil ki, ey Alişar, benim zebbim ancak ovalanırsa dikilir! Dolayısıyla senin ovalaman ya da ölmen gerekir! Haydi! Ver bakayım elini bana!" demiş. Ve öylece sırtüstü uzanmış olan Zümrüt, Şöhret'in oğlu Alişar'ın elini tutarak, onu, organının dolgunluğuna ilerletmiş! Ve Alişar, bu dokunuşla, bir taht gibi yüksek bir yuvarlak ve bir piliç gibi yağlı ve bir güvercin boğazından daha sıcak ve de tutkuyla alev alev bir yürek gibi yanan bir organa dokunduğunu duyumsamış; ve bu yuvarlak, kaygan ve beyaz, eriğik ve müthiş imiş! Ve onun parmakları altında, birdenbire, burun deliğine dokunulmuş bir katır ya da sırtına sivri bir şey sokulmuş bir eşek gibi baş kaldırdığını duyumsamış!

    ...

    Bundan sonrasında Zümrüt daha fazla dayanamayarak Alişar'a kimliğini açıklar. Büyük bir şaşkınlıktan sonra Alişar kendini toparlar:

    Zümrüt de ona: "Peki şimdi yine bana karşı çıkacak mısın?" diye sormuş. Alişar da yanıt olarak, bir arslanın bir kuzuya saldırması gibi, ona saldırmış; ve yolu bularak çoban sopasını azık torbasına sokmuş ve keçi yolunun darlığına aldırmadan kaygısızca ileri itmiş. Yolun sonuna ulaşarak, orada uzun uzadıya dik ve katı, bu kapının kapıcısı ve bu mihrabın imamı olarak kalmış.

    ...
    Görüldüğü üzere, betimlemeler, akıcılık ve duyguları yansıtması bakımından inanılmaz bir kitap. Okurken çok eğleniyorum. (İtiraf etmem gerekirse bazı yerlerinde sertleştiğim bile oldu.) Sizleri okurken düşündüren, düşünürken de dikleştiren, kitabın başka bir yerinden diğer bir alıntıyla kapatacağım bu hikayeyi:

    Bilgeler: "Yaşam sevinci ve şehvet üç şeyden oluşur: Et yemek, et üzerine yüklenmek ve eti ete sokmak!" derler.
Binbir Gece Masalları Binbir Gece Masalları Reviewed by Bu saatte nerden geldiyse on Pazartesi, Temmuz 14, 2025 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.